Lugaşın semboli olan Pembe Panter elması bir kez daha çalındığında akla ilk gelen isim Paristen başmüfettiş Clouseauyu çağırmak olacaktır. Clouseaunun uçağı yolda kaybolduğunda ise, sakar dedektif hakkında bir soruşturma yürütmek Fransız televizyonundan Marie Jouvetye düşer. Jouvet soruşturmayı sürdürürken eski maceralardan kahramanlar ve kötü adamlarla da karşılaşır. Her biri hikayeyi kendi tarafından anlatır.
Catonun müfettişle meşhur dövüşleri; Clouseaunun iflah olmaz rakibi Sir Charles Lyttonla mücadeleri; Müfettiş Dreyfusu nasıl çıldırttığına dair sayısız flashback, Jouvetyi hayrete düşürürken, izleyene de nostaljik ve duygu dolu anlar yaşatır. Jouvetnin araştırması bir ara kahramanımızın bulunmasını istemeyen gangster Langlois tarafından kaçırılmasıyla sekteye bile uğrar ama gözüpek gazeteci arayışını sürdürür. Hatta Clouseaunun babasına bile ulaşır. Peki, Clouseau ölü müdür, diri midir? Bu sorunun cevabından daha önemlisi, unutulmaz bir efsaneye geri dönüp tekrar bir saygı duruşunda bulunma fırsatı veren bu filmde saklı.