Hikaye Tinne köyünde geçmektedir. Tinne, Kürtçe yok demek. Tinne, yıllardır Devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek unutulmuş, farkına varılmamış, yok diye bilinmiş bir köydür. Türkiyenin güneydoğusunda, Mezopotamyanın ortasında kaderini yaşamaktadır. Nüfusunun (topu topu 80-90 kişi) büyük çoğunluğu Kürt ve bir kısmı da Süryaniler'den oluşmaktadır.
Tinnede sağlık ocağı, yol, okul, hastane, muhtarlık, özetle hiçbir şey yoktur. Bu yüzden haritada bile gözükmemektedir. Kimsenin nüfusta kaydı bile yoktur. Yani resmi olarak ne Tinne vardır, ne de orada yaşayan bir insan.
Oysaki 100 yılı aşkındır Yusuf Ağa ve ailesi o topraklarda yaşamakta ve devlete açılmak istemektedir. Ancak yıllardır (belki 40 yıldır) yazdığı hiçbir mektuba bir cevap bile alamamıştır. Sırf var olabilmek, tanınmak için, millet, vatan olabilmek ya da bir vatana, kimliğe sahip olabilmek için en büyük oğlu İbrahimi daha kundakta bir bebekken, fakülte avlusuna bırakmıştır. Herkes dalga geçmiştir Yusuf Ağayla, oğlunu cami avlusuna değil de, fakülte avlusuna bıraktığı için. Oysa Yusuf Ağa, İbrahimi uyuyup da büyüsün diye değil, okuyup da büyüsün diye dünyaya getirtmiştir. Yusufun imdadına yetişir Papaz Hanna. Ve o gün oradan geçmekteyken alır İbrahimi ve nüfusuna geçirir. Kimliği olsun, var olsun ve büyüyünce de tüm Tinneyi var etsin diye.